Tarihi anlamak tanımak ve kültürümüzle sağlam bir bağlantı kurmak için buna ihtiyacımız vardır. Bu yazıda Tarihçi Soner Çelik'in değerlendirmelerini sizinle paylaşıyoruz.
Haber Giriş Tarihi: 06.01.2024 09:04
Haber Güncellenme Tarihi: 06.01.2024 13:06
Kaynak:
Haber Merkezi
TARİH VE MEDENİYET ŞUURU ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Tarih: İnsan ve insan topluluklarının faaliyetlerini, yer zaman göstererek, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde, objektif, nesnel ve tarafsız bir şekilde belgelere dayanarak açıklayan bilim dalıdır. Bu tanımı yaptıktan sonra dikkat edeceğimiz temel etmen tarihin bizlere olan getirilerini ve medeniyetleri anlamadaki şuurlu adımlarını da anlamak gerekiyor.
Bugünün insanı maalesef ki tarihi anlama ve anlamlandırma konusunda fütursuz ve adeta tarafgir bir tutum sergileyerek ısrarla tarihi bir pasta gibi bölmek derdine düşmüştür. Hatta nesiller geçtikçe tarafgirlik yerini bilgisizliğe ve ilgi eksikliğine bırakmış dünsüz ve tabii olarak yarınsız insanların yetişmesine zemin hazırlamıştır. Bütün milletler şunu gayet iyi bilir ki geçmişini bilmeyen, hissiz toplumlar yok olmaya mahkumdurlar. Yokluk hissi bir milletin bedenen yok olmasından çok kültürünün elden gitmesidir ki mekanikleşen hayatın tecellisi de işte budur.
Son dönemlerde toplum bilimcilerin dikkatini çeken olay geçmişe nazaran daha da büyük bir kaygı halini taşımaktadır. Geçtiğimiz yüzyılda Alevi-Sünni, sağ-sol, Türk-Kürt gibi etnik, inanç ve ideolojik temelli ayrımlar ile kavgalar yaşanılırdı. Bu kavgalar her ne kadar kardeşi kardeşe kırdırmış olsa da, en azından insanlarda inanmak denilen bir tanım vardı. Şimdi ise sadece ve sadece teknoloji ve onun getirdiği algıdan ibaret hayat. Birlik ve beraber olma şuurunu ise çoktan yitirdik. Nihayetinde manânın sıfıra indirgendiği bir toplum. Birbirini dinlemeyen, yazdıklarını okumayan, söylediklerini anlamayan bir insan kitlesi. Böyle bir toplumda ne sulhu salâh, ne de huzurlu bir birliktelik meydana getirmek mümkün değildir.
Peki tarih ve medeniyet şuuruna bir toplum nasıl ulaşabilir?
Öncelikle toplumun temelden tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi aile terbiyesi alması gerekmektedir. Bu terbiyenin okumakla olmayacağı zannederim ki herkes tarafından anlaşılır. İnsanoğlu adına adab-ı muaşeret denilen toplum kurallarını bilmeli ve önce nezaket sahibi olmalıdır. Nezaket sahibi olan insanın şüphe yok ki naif yapısı onu sanata, edebiyata itecektir. Etik ve ahlâki ilkelerle bezenen bir insanın hakikatı arama serüveni onun merakını cezbettirecek ve yolculuk başlayacaktır. Talebenin talep etmesi kadar olağan bir şey yoktur. Bugünkü eğitimimizdeki can sıkıcı enkaz yığınları olan başı boş bilgilerden ziyade, onu namuslu bir maziye sevk etmek ve doğruya yönlendirmek, teneffüs etmesini sağlamak ve anlamlı mukayeselerle vücudu oluşturmasına katkıda bulunmak medeniyet yolunda atılacak adımların en asili olacaktır.
Burada ebeveyne, okula, öğretmene, mürşide düşen yegane sorumluluk ona rehber olmaktır. Sorumluluklarımızdan kaçmaz geleceğimizi eskinin ufku ve bugünün ruhu ile yetiştirirsek ümidi kesecek bir durum olmadığını yakından göreceğiz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
TARİH VE MEDENİYET ŞUURU
Tarihi anlamak tanımak ve kültürümüzle sağlam bir bağlantı kurmak için buna ihtiyacımız vardır. Bu yazıda Tarihçi Soner Çelik'in değerlendirmelerini sizinle paylaşıyoruz.
TARİH VE MEDENİYET ŞUURU ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Tarih: İnsan ve insan topluluklarının faaliyetlerini, yer zaman göstererek, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde, objektif, nesnel ve tarafsız bir şekilde belgelere dayanarak açıklayan bilim dalıdır. Bu tanımı yaptıktan sonra dikkat edeceğimiz temel etmen tarihin bizlere olan getirilerini ve medeniyetleri anlamadaki şuurlu adımlarını da anlamak gerekiyor.
Bugünün insanı maalesef ki tarihi anlama ve anlamlandırma konusunda fütursuz ve adeta tarafgir bir tutum sergileyerek ısrarla tarihi bir pasta gibi bölmek derdine düşmüştür. Hatta nesiller geçtikçe tarafgirlik yerini bilgisizliğe ve ilgi eksikliğine bırakmış dünsüz ve tabii olarak yarınsız insanların yetişmesine zemin hazırlamıştır. Bütün milletler şunu gayet iyi bilir ki geçmişini bilmeyen, hissiz toplumlar yok olmaya mahkumdurlar. Yokluk hissi bir milletin bedenen yok olmasından çok kültürünün elden gitmesidir ki mekanikleşen hayatın tecellisi de işte budur.
Son dönemlerde toplum bilimcilerin dikkatini çeken olay geçmişe nazaran daha da büyük bir kaygı halini taşımaktadır. Geçtiğimiz yüzyılda Alevi-Sünni, sağ-sol, Türk-Kürt gibi etnik, inanç ve ideolojik temelli ayrımlar ile kavgalar yaşanılırdı. Bu kavgalar her ne kadar kardeşi kardeşe kırdırmış olsa da, en azından insanlarda inanmak denilen bir tanım vardı. Şimdi ise sadece ve sadece teknoloji ve onun getirdiği algıdan ibaret hayat. Birlik ve beraber olma şuurunu ise çoktan yitirdik. Nihayetinde manânın sıfıra indirgendiği bir toplum. Birbirini dinlemeyen, yazdıklarını okumayan, söylediklerini anlamayan bir insan kitlesi. Böyle bir toplumda ne sulhu salâh, ne de huzurlu bir birliktelik meydana getirmek mümkün değildir.
Peki tarih ve medeniyet şuuruna bir toplum nasıl ulaşabilir?
Öncelikle toplumun temelden tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi aile terbiyesi alması gerekmektedir. Bu terbiyenin okumakla olmayacağı zannederim ki herkes tarafından anlaşılır. İnsanoğlu adına adab-ı muaşeret denilen toplum kurallarını bilmeli ve önce nezaket sahibi olmalıdır. Nezaket sahibi olan insanın şüphe yok ki naif yapısı onu sanata, edebiyata itecektir. Etik ve ahlâki ilkelerle bezenen bir insanın hakikatı arama serüveni onun merakını cezbettirecek ve yolculuk başlayacaktır. Talebenin talep etmesi kadar olağan bir şey yoktur. Bugünkü eğitimimizdeki can sıkıcı enkaz yığınları olan başı boş bilgilerden ziyade, onu namuslu bir maziye sevk etmek ve doğruya yönlendirmek, teneffüs etmesini sağlamak ve anlamlı mukayeselerle vücudu oluşturmasına katkıda bulunmak medeniyet yolunda atılacak adımların en asili olacaktır.
Burada ebeveyne, okula, öğretmene, mürşide düşen yegane sorumluluk ona rehber olmaktır. Sorumluluklarımızdan kaçmaz geleceğimizi eskinin ufku ve bugünün ruhu ile yetiştirirsek ümidi kesecek bir durum olmadığını yakından göreceğiz.
Saygılarımla...
Soner ÇELİK
(Tarihçi)
Kaynak: Haber Merkezi
En Çok Okunan Haberler