Hattat Züleyha Öztürk Yaylakcıoğlu ile Hüsn-i hat sanatı üzerine keyifli bir sohbet...
Haber Giriş Tarihi: 06.02.2024 15:10
Haber Güncellenme Tarihi: 06.02.2024 15:10
Kaynak:
Haber Merkezi
NE ARADIM, NE BULDUM
Hattat Züleyha ÖZTÜRK YAYLAKCIOĞLU ile Hat Sanatına Dair Muhabbet
Züleyha Hocam kısaca hayatınızdan bahseder misiniz?
1987 yılında İstanbul'da doğdum ve hala bu şehirde yaşamaktayım. 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun oldum ve özel bir kurumda hala mesleğimi sürdürüyorum. Evliyim, iki buçuk yaşında bir kızım var.13 senedir hat sanatıyla uğraşmaktayım.
Hüsn-i hat sanatına merakınız nasıl başladı? Bu sanatı tanımanıza ne vesile oldu?
Maalesef içinde büyüdüğüm çevrenin, arkadaş ortamlarımın, ailemin geleneksel sanatlarımızla yakın bir ilişkisi yoktu. Bu sebeple hüsn-i hat sanatı benim için sadece tarihi eserlerimizde, camilerimizde gördüğüm yazılardan ibaretti.
Kazara diyebileceğim, aslında büyük bir nasip olduğunu çok sonradan idrak edeceğim bir hikâye ile kendim meşk etmeye başlayana kadar bu sanatı çok yakından tanıdığımı söyleyemem.
Aslında hep gıpta etmişimdir; eserlerle büyüyen, çocukluğundan itibaren bu sanatla hemhâl olan insanlara. Onun eksikliğini de zaman zaman hissetmişimdir. Maalesef kendim birebir çalışmaya başlayınca tanımaya başladım.
Hocam eğitim hayatınız nasıl başladı, hangi hoca/hocalardan istifade ettiniz?
Tahsin Kurt Hoca'yla meşk etmeye başladım, onunla devam ediyorum. Üniversiteden mezun olduğum sene yoğun bir eğitim programından çıkmış olmanın verdiği bir boşluk hissi oluştu ve sadece kendi mesleğimi yaparak tatmin olamayacağımı düşündüm. Biraz daha elle tutulabilir ürünler ortaya koyabileceğim bir meşgale arayışına girdim.
Küçüklüğümden beri yazmayı çok severim. Bu da beni kaligrafi öğrenmeye yönlendirdi. Kaligrafi öğrenmeye niyetlenerek İSMEK’e başvurdum. Biraz enteresan oldu. Derse gittim, sıranın gelmesini bekliyorum. Bir yandan hocayı izliyorum. Hoca herkes için tek tek kalem açıyor, mürekkep ayarlıyor, kağıda bir şeyler yazıyor. Bir yandan da arkamda oturanlardan hocanın methini duyuyorum. Tahsin Hoca'yı çok tavsiye ettiler diyorlar, hoca çok mühim değiştirmemek gerekir gibi konuşmalar oluyor. Tamam diyorum içimden, yani hoca da iyiymiş, madem öyle burası tam benlik diye düşünüyorum.
Sonra sıra bana geldi. Bir baktım Latin harfleriyle yazmayı beklerken hocanın yazdığı harfler farklı. Tamam dedim, ne yapalım bu da olur. Böylece kaligrafi niyetiyle hüsn-i hata başlamış oldum. Bu sanatın kıymetini anladıkça çok sevdim onu.
2010 yılında ilk Rik’a’yla başlamıştım.
2011 yılında hocayla birlikte Talik meşketmeye başladık.
2016 yılında icazet aldım.
Çalışmalarıma hala devam ediyorum. Eserlerimi hala hocamla istişare ederek, onun yol göstermesiyle ilerliyorum. Allah’tan kendisine hayırlı, sağlıklı, uzun ömürler vermesi duasıyla devam ediyorum çalışmaya.
Hat sanatının eğitim süreci zorluklarla dolu. Siz bu süreçleri nasıl geçirdiniz, biraz bahseder misiniz?
Yazı yazmayı, kağıdı kalemi hep çok severdim. Bir de okul yıllarında hep çalışkan bir öğrenciydim. İlkokul birinci sınıfta bile öğretmenin yarım sayfa kadar verdiği fiş yazma ödevini ben birkaç sayfa fazladan yazardım. Sanırım hat serüvenindeki en büyük avantajım hem yazmayı hem de sabırla çalışmayı sevmek oldu. Çünkü gerçekten sabırla devam etme motivasyonuna sahip olmak çok mühim.
Hocam meşklerimi düzeltirken hep çok utanırdım, yorumlarını duyunca neden yapamıyorum diye üzülürdüm. Hatta derslerden sonra eve dönerken yolda ağladığım zamanlar olmuştur. Birkaç kez tamamen bırakmayı bile düşündüm ama nasipmiş diyorum yani devam edebildik elhamdülillah. Emanet alınana kadar, ömrümüzün sonuna kadar devam edebiliriz inşallah.
Eser çalışırken hangi hususları göz önünde bulunduruyorsunuz?
Hocamın tavsiyelerine, üstatlardan aktarılan tecrübelere elimden geldiğince uymaya çalışıyorum. O minvalde öncelikle yazılacak metnin manasını ve talik yazıya uygun olup olmamasını değerlendiriyorum. Hocam malzeme kalitesinin önemini çok vurgular, ben de imkan dahilinde en kaliteli olan malzemeler ile çalışmaya gayret ediyorum.
Bir de esere başlamadan önce her harfin yazılış şekline, o harfe yakın zamanda çalışmış olsam bile ölçülerine, diğer harflerle, birleşimine vs üstatların yazılarından örnekler bularak mutlaka tekrar tekrar bakıyorum. Çünkü insan yanlış yaptıkça gözü o yanlışa alışıyor, ölçüleri unutabiliyor. Esere baktığınızda bir yerde bir şeyi yanlış diyorsunuz ama tam olarak yanlışın ne olduğunu da çözemiyorsunuz. O yüzden tekrar tekrar çalışarak, hocaların, üstatların yazılarına bakarak o şekilde istif yapmaya çalışıyorum. Farklı farklı istif denemeleri yapıyorum mutlaka ve en iyisine karar kılmaya çalışıyorum. Kısacası eser için kalıp hazırlanmasından yazının son tashihine kadar her aşamada titizlikle çalışmaya gayret ediyorum. Elimden geldiğince…
Sanatın özel hayatınıza ne gibi etkileri oldu?
Genel anlamda sanatla uğraşmanın hayatıma incelik ve letafet kattığını hissediyorum. Gündelik hayatın koşturmacasından, iş dünyasının hoyratlığından, mühendisliğin mekanikliğinden sıyrılıp kendi içime dönmenin, tabiri caizse ruhumun yıpranan yerlerini onarmanın ve bu sayede bir nebze de olsa içsel bir dengeye ulaşmanın bir yolu olarak görüyorum. Bu da özel hayatıma huzur olarak yansıyor.
Şöyle söyleyeyim; birkaç gün üst üste elime kalem almazsam içimde sanki çatlayacakmış gibi bir dolmuşluk hissi, bir huzursuzluk oluşuyor.
Diğer yandan Kur'an-ı Kerim harfleriyle hemhal olmanın, Peygamber Efendimizin güzel yazı hususundaki teşviklerinin verdiği bir itminan duygusu da oluyor içimde. Bu manevi vechesinin zamanımı gerçekten bereketlendirdiğine inanıyorum. Açıkçası daha çok dinlenme vaktimi hat sanatına ayırıyorum gibi bir durum var. Bu vakitlerde mübarek bir işle uğraşıyor olmak iyi geliyor.
Osmanlı dönemi hattatlarından ilham aldığınız üstatlar hangileridir?
Özellikle Sami Efendi ve onun talebesi olan Necmettin Okyay’ı bilhassa çok severim. Sami Efendi'nin yazılarını sürekli incelemeye, gözlerimi onun eserleriyle terbiye etmeye, harflerimi onun harflerine benzetmeye çalışırım. Ne kadar başarıyorum, bilmiyorum. Necmettin Okyay üstadın da hayatını öğrenmeye ve çalışma şevkini örnek almaya gayret ediyorum. Kendisi Hezarfen olarak biliniyor. Bizim elbette onun gibi olmamız mümkün değil ama aslında bizim için yol gösterici bir ışık gibi.
Günümüz insanların hat sanatına bakışından bahseder misiniz?
Açıkçası kurs imkanlarının artması ile sergilerin çoğalmasıyla orantılı olarak hüsn-i hat sanatının bilinirliğinin arttığını, bilen kişiler tarafından da kıymet gördüğünü düşünüyorum. Diğer yandan aşina olmayanların da biraz şaşırdıklarına, zorluklarını anlayamadıklarını görüyorum. Hala yakın çevremde bile “Bir yazıyı alsam, fotokopisini çeksem, şöyle güzel bir kağıda çizgilerle harflerin yerini belirleyip, içini boyasam senin bu yazdığın yazıdan ne farkı olur?” diyenler oluyor. Güzel eserlerin, kalem hareketleriyle o iki boyutu aşan, canlı bir manzara gibi saatlerce usanmadan izlenecek bir göz ziyafeti sunduğunu, böyle bir eserin ortaya çıkması için arka planda verilen emeğin büyüklüğünü o kişilere anlatabilmek gerekiyor. Anlatıldığında anlaşılıyor.
Hat sanatıyla ilgili olarak ileriye dönük hedefleriniz var mı? Ne gibi çalışmalar yapmayı arzu ediyorsunuz?
En büyük hedefim her zaman tabii ki daha güzel yazabilmek.
Çünkü öğrenmenin sonu yok. Kıymetli bir büyüğüm icazet almayı çocuğun doğumuna benzetirdi. Yani asıl gelişim icazetten sonra başlar derdi ve emanet alınana kadar da devam eder, derdi.
Kamil Akdik Hocanın vefatına yakın bir vakitte kendisini ziyaret eden Süheyl Ünver'e söylediği bir sözü okumuştum. Üstat diyorki:
“Süheylim! Ben iyi değilim. Bu hastalıktan kurtulamayacağım. Yalnız bir şeyde gam ediyorum. Şu yazıyı öğrenmeden gideceğim.”.
Eserlerinle tatmin olmamak, "ben oldum" dememek sanırım böyle bir şey.
Diğer yandan mesleğimi çok seviyor olsam da yazıya ayırabildiğim zamanı bir hayli kısıtlıyor. Bu sebeple emekli olacağım ve sadece yazıyla hemhâl olacağım günleri sıklıkla hayal ediyorum.
Öyle bir vakit gelirse eğer, hedefim bir atölye açmak ve bilmeyenlere, özellikle de gençlere yönelik güzel yazmayı, kaleme kağıda dokunmayı teşvik edecek, diğer gelenekli sanatlarımızdan da öğrenebilecekleri bir ortam sunmak. Sanal dünyadan asıl olana, güzel olana, gelenekli olana insanların kalplerini ısıtmak babından programlar yapmayı istiyorum.
Hat sanatına ilgi duyan ve başlamayı düşünen kişilere neler söylemek istersiniz?
İlgi duyan kişi bence mutlaka denemeli, güzel yazmanın tadına bakmalı diye düşünüyorum. Yeteneği olmayabilir, belki vakti olmayabilir, yeterince çalışma fırsatı olmayabilir ama bence yine de tadına bakmalı. Tabii ki başlamadan önce hedefini belirlemesi lazım. Eğer kişinin niyeti hattat olmaksa, ilerlemek ve güzel eserler verebilmekse bunun büyük bir sabır gerektiren uzun bir eğitim süreci gerektirdiğinin farkında olmalı. Böyle bir hedef için düzenli olarak günlük en az 2 saat gibi bir vaktin hat çalışmaya ayrılması gerekiyor. Aksi takdirde zaten uzun olan süreç gittikçe sonu gelmez bir hâl alıyor ve yıpratıcı oluyor. Başlamadan önce bu vakti ayırabilecek miyim diye bir sormalı kendine. Ama şöyle bir tadına bakayım, nedir ne değildir bir göreyim diyen kişiler de bence bir bakmalı. İllaki herkes hattat olacak diye bir şart olmamalı. Osmanlı döneminde ilkokullarda bile güzel yazı özellikle öğretilen bir dersmiş. Bu çok kıymetli bir şey bence.
Sizi en çok etkileyen kitap ismi diye sorsam, ilk aklınıza gelecek olan hangisi olur?
Uğur Derman Hocanın “Ömrümün Bereketi” kitap setini sürekli okumaya çalışıyorum. Bitirdim, kenara koydum diyemem. Ara ara okuyup kendime örnek almaya çalışıyorum. Çünkü insan insanın gölgesinde yetişir derler. Bizim çevremizde hep böyle kişiler olmayabiliyor tabii. Bizde eserlerinden faydalanmaya çalışıyoruz. O büyük hattatların hatıralarından, söylediklerinden faydalanmaya ve onların hikayeleriyle motive olmaya çalışıyoruz.
Bu anlamda çok kıymetli bir eser olduğunu düşünüyorum.
Sizinle sohbet etmek çok keyifliydi. Paye Haber’e vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
NE ARARKEN, NE BULDUM
Hattat Züleyha Öztürk Yaylakcıoğlu ile Hüsn-i hat sanatı üzerine keyifli bir sohbet...
NE ARADIM, NE BULDUM
Hattat Züleyha ÖZTÜRK YAYLAKCIOĞLU ile Hat Sanatına Dair Muhabbet
Züleyha Hocam kısaca hayatınızdan bahseder misiniz?
1987 yılında İstanbul'da doğdum ve hala bu şehirde yaşamaktayım. 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun oldum ve özel bir kurumda hala mesleğimi sürdürüyorum. Evliyim, iki buçuk yaşında bir kızım var.13 senedir hat sanatıyla uğraşmaktayım.
Hüsn-i hat sanatına merakınız nasıl başladı? Bu sanatı tanımanıza ne vesile oldu?
Maalesef içinde büyüdüğüm çevrenin, arkadaş ortamlarımın, ailemin geleneksel sanatlarımızla yakın bir ilişkisi yoktu. Bu sebeple hüsn-i hat sanatı benim için sadece tarihi eserlerimizde, camilerimizde gördüğüm yazılardan ibaretti.
Kazara diyebileceğim, aslında büyük bir nasip olduğunu çok sonradan idrak edeceğim bir hikâye ile kendim meşk etmeye başlayana kadar bu sanatı çok yakından tanıdığımı söyleyemem.
Aslında hep gıpta etmişimdir; eserlerle büyüyen, çocukluğundan itibaren bu sanatla hemhâl olan insanlara. Onun eksikliğini de zaman zaman hissetmişimdir. Maalesef kendim birebir çalışmaya başlayınca tanımaya başladım.
Hocam eğitim hayatınız nasıl başladı, hangi hoca/hocalardan istifade ettiniz?
Tahsin Kurt Hoca'yla meşk etmeye başladım, onunla devam ediyorum. Üniversiteden mezun olduğum sene yoğun bir eğitim programından çıkmış olmanın verdiği bir boşluk hissi oluştu ve sadece kendi mesleğimi yaparak tatmin olamayacağımı düşündüm. Biraz daha elle tutulabilir ürünler ortaya koyabileceğim bir meşgale arayışına girdim.
Küçüklüğümden beri yazmayı çok severim. Bu da beni kaligrafi öğrenmeye yönlendirdi. Kaligrafi öğrenmeye niyetlenerek İSMEK’e başvurdum. Biraz enteresan oldu. Derse gittim, sıranın gelmesini bekliyorum. Bir yandan hocayı izliyorum. Hoca herkes için tek tek kalem açıyor, mürekkep ayarlıyor, kağıda bir şeyler yazıyor. Bir yandan da arkamda oturanlardan hocanın methini duyuyorum. Tahsin Hoca'yı çok tavsiye ettiler diyorlar, hoca çok mühim değiştirmemek gerekir gibi konuşmalar oluyor. Tamam diyorum içimden, yani hoca da iyiymiş, madem öyle burası tam benlik diye düşünüyorum.
Sonra sıra bana geldi. Bir baktım Latin harfleriyle yazmayı beklerken hocanın yazdığı harfler farklı. Tamam dedim, ne yapalım bu da olur. Böylece kaligrafi niyetiyle hüsn-i hata başlamış oldum. Bu sanatın kıymetini anladıkça çok sevdim onu.
2010 yılında ilk Rik’a’yla başlamıştım.
2011 yılında hocayla birlikte Talik meşketmeye başladık.
2016 yılında icazet aldım.
Çalışmalarıma hala devam ediyorum. Eserlerimi hala hocamla istişare ederek, onun yol göstermesiyle ilerliyorum. Allah’tan kendisine hayırlı, sağlıklı, uzun ömürler vermesi duasıyla devam ediyorum çalışmaya.
Hat sanatının eğitim süreci zorluklarla dolu. Siz bu süreçleri nasıl geçirdiniz, biraz bahseder misiniz?
Yazı yazmayı, kağıdı kalemi hep çok severdim. Bir de okul yıllarında hep çalışkan bir öğrenciydim. İlkokul birinci sınıfta bile öğretmenin yarım sayfa kadar verdiği fiş yazma ödevini ben birkaç sayfa fazladan yazardım. Sanırım hat serüvenindeki en büyük avantajım hem yazmayı hem de sabırla çalışmayı sevmek oldu. Çünkü gerçekten sabırla devam etme motivasyonuna sahip olmak çok mühim.
Hocam meşklerimi düzeltirken hep çok utanırdım, yorumlarını duyunca neden yapamıyorum diye üzülürdüm. Hatta derslerden sonra eve dönerken yolda ağladığım zamanlar olmuştur. Birkaç kez tamamen bırakmayı bile düşündüm ama nasipmiş diyorum yani devam edebildik elhamdülillah. Emanet alınana kadar, ömrümüzün sonuna kadar devam edebiliriz inşallah.
Eser çalışırken hangi hususları göz önünde bulunduruyorsunuz?
Hocamın tavsiyelerine, üstatlardan aktarılan tecrübelere elimden geldiğince uymaya çalışıyorum. O minvalde öncelikle yazılacak metnin manasını ve talik yazıya uygun olup olmamasını değerlendiriyorum. Hocam malzeme kalitesinin önemini çok vurgular, ben de imkan dahilinde en kaliteli olan malzemeler ile çalışmaya gayret ediyorum.
Bir de esere başlamadan önce her harfin yazılış şekline, o harfe yakın zamanda çalışmış olsam bile ölçülerine, diğer harflerle, birleşimine vs üstatların yazılarından örnekler bularak mutlaka tekrar tekrar bakıyorum. Çünkü insan yanlış yaptıkça gözü o yanlışa alışıyor, ölçüleri unutabiliyor. Esere baktığınızda bir yerde bir şeyi yanlış diyorsunuz ama tam olarak yanlışın ne olduğunu da çözemiyorsunuz. O yüzden tekrar tekrar çalışarak, hocaların, üstatların yazılarına bakarak o şekilde istif yapmaya çalışıyorum. Farklı farklı istif denemeleri yapıyorum mutlaka ve en iyisine karar kılmaya çalışıyorum. Kısacası eser için kalıp hazırlanmasından yazının son tashihine kadar her aşamada titizlikle çalışmaya gayret ediyorum. Elimden geldiğince…
Sanatın özel hayatınıza ne gibi etkileri oldu?
Genel anlamda sanatla uğraşmanın hayatıma incelik ve letafet kattığını hissediyorum. Gündelik hayatın koşturmacasından, iş dünyasının hoyratlığından, mühendisliğin mekanikliğinden sıyrılıp kendi içime dönmenin, tabiri caizse ruhumun yıpranan yerlerini onarmanın ve bu sayede bir nebze de olsa içsel bir dengeye ulaşmanın bir yolu olarak görüyorum. Bu da özel hayatıma huzur olarak yansıyor.
Şöyle söyleyeyim; birkaç gün üst üste elime kalem almazsam içimde sanki çatlayacakmış gibi bir dolmuşluk hissi, bir huzursuzluk oluşuyor.
Diğer yandan Kur'an-ı Kerim harfleriyle hemhal olmanın, Peygamber Efendimizin güzel yazı hususundaki teşviklerinin verdiği bir itminan duygusu da oluyor içimde. Bu manevi vechesinin zamanımı gerçekten bereketlendirdiğine inanıyorum. Açıkçası daha çok dinlenme vaktimi hat sanatına ayırıyorum gibi bir durum var. Bu vakitlerde mübarek bir işle uğraşıyor olmak iyi geliyor.
Osmanlı dönemi hattatlarından ilham aldığınız üstatlar hangileridir?
Özellikle Sami Efendi ve onun talebesi olan Necmettin Okyay’ı bilhassa çok severim. Sami Efendi'nin yazılarını sürekli incelemeye, gözlerimi onun eserleriyle terbiye etmeye, harflerimi onun harflerine benzetmeye çalışırım. Ne kadar başarıyorum, bilmiyorum. Necmettin Okyay üstadın da hayatını öğrenmeye ve çalışma şevkini örnek almaya gayret ediyorum. Kendisi Hezarfen olarak biliniyor. Bizim elbette onun gibi olmamız mümkün değil ama aslında bizim için yol gösterici bir ışık gibi.
Günümüz insanların hat sanatına bakışından bahseder misiniz?
Açıkçası kurs imkanlarının artması ile sergilerin çoğalmasıyla orantılı olarak hüsn-i hat sanatının bilinirliğinin arttığını, bilen kişiler tarafından da kıymet gördüğünü düşünüyorum. Diğer yandan aşina olmayanların da biraz şaşırdıklarına, zorluklarını anlayamadıklarını görüyorum. Hala yakın çevremde bile “Bir yazıyı alsam, fotokopisini çeksem, şöyle güzel bir kağıda çizgilerle harflerin yerini belirleyip, içini boyasam senin bu yazdığın yazıdan ne farkı olur?” diyenler oluyor. Güzel eserlerin, kalem hareketleriyle o iki boyutu aşan, canlı bir manzara gibi saatlerce usanmadan izlenecek bir göz ziyafeti sunduğunu, böyle bir eserin ortaya çıkması için arka planda verilen emeğin büyüklüğünü o kişilere anlatabilmek gerekiyor. Anlatıldığında anlaşılıyor.
Hat sanatıyla ilgili olarak ileriye dönük hedefleriniz var mı? Ne gibi çalışmalar yapmayı arzu ediyorsunuz?
En büyük hedefim her zaman tabii ki daha güzel yazabilmek.
Çünkü öğrenmenin sonu yok. Kıymetli bir büyüğüm icazet almayı çocuğun doğumuna benzetirdi. Yani asıl gelişim icazetten sonra başlar derdi ve emanet alınana kadar da devam eder, derdi.
Kamil Akdik Hocanın vefatına yakın bir vakitte kendisini ziyaret eden Süheyl Ünver'e söylediği bir sözü okumuştum. Üstat diyorki:
“Süheylim! Ben iyi değilim. Bu hastalıktan kurtulamayacağım. Yalnız bir şeyde gam ediyorum. Şu yazıyı öğrenmeden gideceğim.”.
Eserlerinle tatmin olmamak, "ben oldum" dememek sanırım böyle bir şey.
Diğer yandan mesleğimi çok seviyor olsam da yazıya ayırabildiğim zamanı bir hayli kısıtlıyor. Bu sebeple emekli olacağım ve sadece yazıyla hemhâl olacağım günleri sıklıkla hayal ediyorum.
Öyle bir vakit gelirse eğer, hedefim bir atölye açmak ve bilmeyenlere, özellikle de gençlere yönelik güzel yazmayı, kaleme kağıda dokunmayı teşvik edecek, diğer gelenekli sanatlarımızdan da öğrenebilecekleri bir ortam sunmak. Sanal dünyadan asıl olana, güzel olana, gelenekli olana insanların kalplerini ısıtmak babından programlar yapmayı istiyorum.
Hat sanatına ilgi duyan ve başlamayı düşünen kişilere neler söylemek istersiniz?
İlgi duyan kişi bence mutlaka denemeli, güzel yazmanın tadına bakmalı diye düşünüyorum. Yeteneği olmayabilir, belki vakti olmayabilir, yeterince çalışma fırsatı olmayabilir ama bence yine de tadına bakmalı. Tabii ki başlamadan önce hedefini belirlemesi lazım. Eğer kişinin niyeti hattat olmaksa, ilerlemek ve güzel eserler verebilmekse bunun büyük bir sabır gerektiren uzun bir eğitim süreci gerektirdiğinin farkında olmalı. Böyle bir hedef için düzenli olarak günlük en az 2 saat gibi bir vaktin hat çalışmaya ayrılması gerekiyor. Aksi takdirde zaten uzun olan süreç gittikçe sonu gelmez bir hâl alıyor ve yıpratıcı oluyor. Başlamadan önce bu vakti ayırabilecek miyim diye bir sormalı kendine. Ama şöyle bir tadına bakayım, nedir ne değildir bir göreyim diyen kişiler de bence bir bakmalı. İllaki herkes hattat olacak diye bir şart olmamalı. Osmanlı döneminde ilkokullarda bile güzel yazı özellikle öğretilen bir dersmiş. Bu çok kıymetli bir şey bence.
Sizi en çok etkileyen kitap ismi diye sorsam, ilk aklınıza gelecek olan hangisi olur?
Uğur Derman Hocanın “Ömrümün Bereketi” kitap setini sürekli okumaya çalışıyorum. Bitirdim, kenara koydum diyemem. Ara ara okuyup kendime örnek almaya çalışıyorum. Çünkü insan insanın gölgesinde yetişir derler. Bizim çevremizde hep böyle kişiler olmayabiliyor tabii. Bizde eserlerinden faydalanmaya çalışıyoruz. O büyük hattatların hatıralarından, söylediklerinden faydalanmaya ve onların hikayeleriyle motive olmaya çalışıyoruz.
Bu anlamda çok kıymetli bir eser olduğunu düşünüyorum.
Sizinle sohbet etmek çok keyifliydi. Paye Haber’e vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Hazırlayan:
Seleme DEVECİ
(Paye Haber Editörü)
Kaynak: Haber Merkezi
En Çok Okunan Haberler