Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tarih

Paye Haber - Tarih haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tarih haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

ERZURUM ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE ÖZELLİKLERİ VE EFSANESİ Haber

ERZURUM ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE ÖZELLİKLERİ VE EFSANESİ

Erzurum’un sembolü haline gelen Çifte Minareli Medrese’nin kitabesi olmamasından dolayı yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 13. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilir. Medreseyi, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad’ın, kızı Hundi (Hüdavent) Hatun için yaptırdığı veya İlhanlı Hanedanı’ndan Padişah Hatun tarafından yaptırıldığı düşünüldüğü için Hatuniye Medresesi adı ile de anılmıştır. Medrese, Erzurum Ulu Camii’nin yanında ve Erzurum Kalesi’nin karşısında yer almaktadır. - Fotoğraf: Önde Erzurum Ulu Camii arkasında Çifte Minareli Medrese - Çifte Minareli Medrese açık avlulu medreselerin Anadolu’daki en büyük örneğidir. Kümbeti ise Erzurum’daki en büyük kümbettir.      Medreseye ismini veren minareler 26 metre  uzunluğunda olup turkuaz rengi çinilerle süslenmiştir.   1.824 m²’lik bir alan üzerine kurulu olup, avlulu, 2 katlı,   4 eyvanlıdır ayrıca 37 oda ve bir camisi bulunmaktadır.   Medresenin girişi olan taçkapı, taş oymaları ile göz alıcı bir güzelliğe sahiptir.   Taçkapının etrafı “hayatağacı”, “ejder”, “kartal” motifleri ile bezenmiştir.   Minareler tuğla ve mozaik çinilerle süslüdür. Minarelerde ayrıyeten   “Allah", "Muhammed" ve "ilk dört büyük halife"nin isimleri de işlenmiştir. Medresenin ve kümbetin içinde yer alan değerli parçalar, Rusların Erzurum’u işgal ettiği dönemde çalınıp Rusya’ya götürülmüştür ayrıca medresenin ve kümbetin duvarlarındaki tahribat da medreseye çok defa zarar verildiğini göstermektedir. Çalınan parçalar Leningrad müzesinde sergilenmektedir. Bölgede sıkça gerçekleşen depremler ve olumsuz hava şartları nedeniyle de çokça hasar gören medrese Sultan IV. Murad tarafından kapsamlı şekilde tamir ettirilmiştir. ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE’NİN EFSANESİ Bilge Seyidoğlu’nun Erzurum Efsaneleri kitabında anlatılan efsanelerin ilkinde; Medresenin yapılma emrini veren Sultan Alaeddin Keykubad medrese bitmeden bir sefere çıkar ve bu seferde şehit olur, sultan öldüğü için emeklerinin karşılığını alamayacağını düşünen işçiler inşaatı yarım bırakır. Bilge Seyidoğlu’nun ikinci efsanesinde ise; Medresenin inşasında görev alan bir usta medresenin sol minaresini, çırağı ise sağ minaresini inşa eder. Zamanla çırağın yaptığı minare daha güzel görünmeye başlar ve halkta sadece çırağı izler, usta bu duruma içten içe bozulmuş, sıkılmıştır ama daha da rezil olacağını düşünerek ses etmez. Bir gün yine usta ve çırak işe devam ettiği sırada, çırak kendine gelen özgüvenle diğer minaredeki ustasından su ister. Usta bu duruma çok üzülüp, içerleyerek "Usta idim oldum şegirt, Al bardağı suya seğirt." diyerek kendini minareden aşağı atar. Çırak üzülüp pişman olur ve "Ustam gitti ben ne dururum?" diyerek ardından o da aşağı atar kendini. Bu duruma çok üzülen diğer işçiler ise işi yarım bırakır ve minareler asla inşa edilmeye devam edilmez. Son hikayeyi gerçek kabul edecek olursak minarelerin biri diğerine göre gerçekten de daha süslemeli ve güzel durmaktadır. Evliya Çelebi ise bu medrese hakkında "Bu cami tamir edilse kürre-i arzda misali bulunmaz bir eser olur." demiştir    Hazırlayan: Yusuf Bilal Dönmez Fotoğraflar: Yusuf Bilal Dönmez

YILDIRIM BAYEZİD DÖNEMİ Haber

YILDIRIM BAYEZİD DÖNEMİ

YILDIRIM BAYEZİD DÖNEMİ Bayezid’in Yıldırım Unvanını Alması            Murad Hüdavendigâr bir taraftan Balkanlar’da uğraşırken diğer taraftan da Karamanoğlu Beyliği ile mücadele ediyordu. 1386’da konya civarında yapılan savaşta Osmanlılar galip geldi. Bu savaşın belki de en önemli özelliği, her yana süratle koşuşturan ve oldukça büyük bir başarı gösteren Şehzade Bayezid’e “Yıldırım” unvanı verilmesi durumudur.[1] Osmanlı tarihinde savaş meydanında tahta çıkan ve yine başka bir savaş sonucunda tahtını kaybeden ilk ve tek padişahtır. [2] Aynı zamanda Yıldırım Bayezid’in evliliğinde Osmanlılarda ilk kez görülen bir durum söz konusudur. Murad Hüdavendigâr, şehzadesi Bayezid için herhangi bir kız arayışında değilken, Germiyan bey, oğlu yakup’la müşavere ederek, artık yaşlandığını, Osmanoğullarıyla iyi geçinmek gerektiğini ve bunun içinde kızlarından birinin Şehzade Bayezid’le evlendirilmesinin doğru olacağını beyan eder. Germiyan bey, bu evliliğe karşı Kütahya, Simav, Eğriboz, ve tavşanlı’yı kızına çeyiz olarak vereceğini I. Murad’a bildirir. Bu teklif, Osmanlılar tarafından kabul edilir ve şehzade Bayezid evlendirilir.[3] Niğbolu Savaşı           Yıldırım Bayezid bir taraftan Anaolu Türk siyasi birliğini sağlayıp, beyliklerin alanına nüfuz ederken diğer taraftan da İstabul’u kuşatan ilk Osmanlı padişahı olma özelliğini de taşıyordu. İlk kuşatması sırasında Batı’ya karşı cüretkâr bir siyaset izlemesi, Avrupa’nın büyük bir kesiminde rahatsızlık uyandırdı. Bizans İmparatoru Manuel, İstanbul’u kaybetme korkusuyla, Papa ve çeşitli Avrupa hükümdarlarından sürekli yardım istiyordu. Osmanlılar’ın önce Batı Anadolu kıyılarında, sonra da Balkanlar’da gütmüş olduğu siyaset, Venedik’i ciddi anlamda rahatsız etmişti. Fransa, Türklere karşı oluşturulacak Haçlı birliğinin ateşli taraftarlarından biri olurken, Macar kralı Sigismund’da Osmanlı’nın Tuna boylarına kadar uzanmasını büyük bir tehdit olarak görüyor ve Haçlı birliğinin kurulmasına dört elle sarılıyordu. Kralın Avrupa’nın dört bir yanına gönderdiği Haçlı Seferi daveti, Bizans İmparatoru’nun gayretleri ve papanın vaazları ile yayınladığı beyannâmeler, Batı Avrupa’da Hıristiyanları ilk defa Osmanlılar’a karşı harekete geçirdi. Başta Fransa olmak üzere, Orta Avrupa ve hatta İngiltere’deki pek çok şövalye ve asilin Osmanlılara karşı oluşturulacak ittifaka katıldılar. 1396 tarihinde Haçlı ordusu “Türkler’i geldikleri yere geri göndermek üzere” hem karadan hem de denizden yola çıktılar. Avrupa’nın hemen her yerinden şövalyeler bu savaşa katılmışlardı. Fakat emellerine ulaşamadılar. Osmanlı ordusu dört bir yandan birleşen Haçlı kuvvetlerini tarumar etti ve savaşı destansı bir galibiyetle kazandı. Oysa Haçlılar, kalabalık oluşlarına güveniyor ve “Gök yıkılsa mızraklarımızla tutarız” diyecek kadar zafer kazanacaklarına inanıyorlardı. Yol güzergâhı üzerinde Kudüs’e kadar ilerleyeceğini söyleyen Sigismund, savaşı kaybedeceğini anladı ve emrindeki bazı Almanların direnci sayesinde Tuna nehrinde bekleyen küçük bir gemiye binerek hayatını kurtardı. Boğazın her iki yakasında Haçlıların feryatları dönemin ruhunu anlatma da mağlubiyetlerini pekiştiren bir tasvir olmuştur. Yıldırım Bayezid, Niğbolu’da kazanmış olduğu zaferle İslâm âlemi içerisinde büyük bir itibar kazanmış oldu. Anadolu’da nüfuzu giderek arttı. Fakat bu durum yeni bir tehlikenin çanlarını çalmasına sebep oldu. Bu tehlike yakında Osmanlılar’a çok büyük bir sıkıntının yaşatılmasına sebep olacaktı.           Yıldırım Bayezid, Niğbolu galibiyeti’nin ardından İstanbul’u bir kez daha kuşatmış ve bu kez oldukça büyük tedbirler alarak şehre yardım gelmemesi için dört bir yanını ablukaya almıştı. İmparator Manuel, Fransa’ya gittikten sonra john fırsattan faydalanarak o sırada Ankara’da bulunan Bayezid ile dost olmayı düşünmüştü. Bu sırada Bayezid, Timur’a karşı harbe girmek üzereydi. Eğer Bayezid Ankara’da zafer kazanacak olursa, John ona İstanbul’u edecek ve hakimiyetini tanıyacaktı.[4] Ankara Savaşı         Aslında iki hükümdar karşılaşmazdı ama Timur’un Asya seferine çıkacak olması, Yıldırım Bayezid’in Niğbolu zaferinden dolayı elde ettiği karizma, Anadolu Beyliklerinin Osmanlıya karşı Timur’un yanında yer alması ve Timur’un, Bayezid’den esir talep etmesi ortalığı karıştırmış, mektuplaşmalar en son hakaret boyutuna varınca ok yaydan çıkmıştır. Nihayet 28 Temmuz 1402 tarihinde Çubuk Ovası’nda karşılaşan iki ordunun sayıları birbirinden oldukça farklıydı. Osmanlı ordusu 60 ile 90 bin civarında iken, Timur’un ordusu 160 bin kişiyi bulmuştu. Timur’un ordusunun büyük bir kısmının süvarilerden oluşması ve Anadolu askerinin o zamana kadar görmediği 30’dan fazla fil’in de ordu da yer alması Osmanlı ordusunu ciddi mana da tarumar etti. Yıldırım Bayezid, savaş sonunda Timur’a esir düştü. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki Yıldırım Bayezid, savaşın sonucunda demir bir kafes’e konulmuş ve yaşanan belirli hadiselere dayanamayarak yüzüğündeki zehiri içerek intihar etmiştir. Bu olaydan sonra Anadolu’da dirlik bozulmuş, hiyerarşi kaybolmuş ve Osmanlılar adeta yıkılma tehlikesi yaşayarak, taht kavgasıyla dolu olan fetret devrine girmiştir.. Soner Çelik  Tarihçi [1] Mustafa Barış Özkök, Eğlenceli Türk Tarihi, İnkılap Yayınları, İstanbul-2014, s.115-116. [2] Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınları, İstanbul- 2010, s.73. [3] Necdet Öztürk, İmparatorluğun Kurucuları Gazi Padişahlar, Timaş Yayınları, İstanbul-2012, s.123-124. [4] Ruy Gonzales de Clavijo, Kadiks’ten Semerkand’a Seyahat, çev: Ömer Rıza Doğrul, Kesit Yayınları, İstanbul-2007, s.26.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.