Kahvenin, kaynaklarda ilk çıkış yeri olarak Etiyopya geçmektedir. Kahvenin ünü Etiyopya’da git gide arttıkça diğer ülkelerde de yayılmaya başlamıştır ve bu ülkelerden biri de Yemen’dir.
Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim tarafından Yemen fethedilmiştir. 1520 yılında da kahve ilk olarak İstanbul’a getirilmiştir. Osmanlı’da da diğer ülkelerde olduğu gibi hızlı bir şekilde yayılmıştır. İnsanlar, kahveye farklı özellikler konumlandırmaya başlamışlardır. Özellikle sufiler kahvenin uykuyu kaçırdığını düşünerek geceleri uyumamak için kahve tüketirlermiş.
Türk kahvesinin çeşitli özellikleri vardır, bunlardan bir tanesi; kahvenin cezvede pişirildikten sonra telvesiyle birlikte ikram edilmesidir. Telvesiyle birlikte ikram edilen ilk ve tek kahve türüdür Türk kahvesi.
Bir diğer özelliği ise sunum şekliydi; kahveyi kıymetli altın veya elmaslarla süslenmiş fincanlarda, yanında da lokum, kuş üzümü gibi tatlılarla ikram ederlerdi.
Osmanlı, misafirperverliğinin yanı sıra çok da ince düşünceli bir milletmiş. Bir fincan kahveden ne tür bir ince düşünce söz konusu olabilir diye düşünmeyin. Misafire, kahve fincanının yanında su da ikram edilirmiş ve misafir önce suyu içerse onun karnının aç olduğu anlamına gelirmiş. Önce kahve içilirse de tok olduğu anlamına gelirmiş.
Yani Osmanlı döneminde aç mısın tok musun diye sormak yerine kahve ve yanında su ikram edilip incitmeden aç kimsenin karnı doyurulurmuş.
Osmanlı kültürüne ait ve bize kalan kıymetli miraslarından biri de kahve kültürüydü. Bir fincan kahvenin arkasında saklanan inceliğe hayran olmamak elde değil.
Seleme Deveci
(Paye Haber Editörü)